20 Mayıs 2009 Çarşamba

Yazmak..

Yazmak her zaman tehlikelidir. Yazı her zaman delile dönüşme olasılığı taşır. Söz unutulabilir ama yazı hiç beklenmedik anda bir yerden çıkar ve başınıza bela olur. Siyasi görüşleriniz bir darbe yönetiminin eline geçebilir, eski aşkınıza yazdıklarınızı sevgiliniz ya da eşiniz bir yerlerden bulup okuyabilir. Üç İstanbul'un Süheyla'sının Adnan'a yıllar önce yazdığı intikam mektubunu Adnan'ın hatırlaması gibi... O yazılanların unutulması için Süheyla gibi çabalarsınız ama Adnan o mektubu bir tartışmanın en şiddetli anında hatırlar ve olan olur.

Yazmak tehlikelidir. Yazmak kendini göstermektir çünkü. "Ben burdayım, benim böyle bir hayatım var ve hayata bu şekilde bakıyorum." demektir. Yazmak her türlü otoritenin gözünün içine girmektir. Her an onların yemi olmayı göze almaktır. Peki kimin gözüne görünmek için yazıyoruz o zaman? Kendimizi kime ispatlamaya çalışıyoruz? Ya da neden kendimizi ispatlamaya çalışıyoruz? Bu kalabalıkta, bu aynılıkta, kendimizin ne kadar farklı olduğunu mu göstermek amacımız? O zaman neden farklı olmaya çalışıyoruz? Bu sorulara cevap ararken belki de sadece can sıkıntımı gidermek, kendimi ifade etme gereksinimi duyduğumda içimi rahatlatmak için yazıyorum. Belki de Ferah-aver'in (benim canım arkadaşımın) ne kadar güzel şeyler yazdığını görüp ona imrendiğim - belki de biraz kıskandığım - için... Ve tabi ki "ben de burdayım" demek için.

2 yorum:

  1. ispat değil nispet belki... başta kendine nispet...kendinde görünmez kalmış her bir zerrene nispet yazmak...göz bir tek kendini görmez ya işte yazmak herşeye kör olmak kendine çevirmek gözü içeriye, en dibe... varabildiğince dibe kelamla nefes almak... samimiyetin daim olsun... gözün hep böyle dürüstçe içine dönük olsun...buralara hoşgeldin, buraları bir yer belirtecinden fazalasıyla giydirmen dileğiyle... sen herkesi boşver, tek elinin şaklamasını dinlet... hoşgeldin canım...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim canım benim..

    YanıtlaSil